‘Burada’ o eski ramazanlar!

Çoğu zaman büyüklerimizden duyarız “nerede o eski ramazanlar?” diye. Geçmişe bir özlem, bugüne bir sitem içerir… Gerçi artık büyüklerimiz de telaffuz etmiyor, televizyonda reklam filmlerinde daha çok duyuyoruz bu sözü.

Neydi bu “eski ramazanlar”, ne vardı onda?

İstanbul gibi bir şehirde yaşayınca, iftar yemekleri için pek çok davet alabiliyor ve lüks yerlerde, hatta bazen 5 yıldızlı otellerde orucumuzu açabiliyoruz. Soframızda, en pahalısından hurmalar, en tazesinden meyveler, en lezzetlisinden tatlılar oluyor. Servisi yapanlar, daha önümüzdeki yemek bitmeden sıradakini masaya getiriyor. Hal böyle olunca, midemiz aldığınca yiyor. Sahura boş yer bırakmıyoruz. Sonra eve gelip televizyonu açıyor, reklam filmindeki “nerede o eski ramazanlar” sözünü duyunca karnımızı ovuşturup, “ah! kalmadı o eski ramazanlar” diye tekrarlıyoruz.

Yukarıda bir sitem, bir öz eleştiri vardı. Şimdi ise, “işte burada o eski ramazanlar!” diyeceğiniz öneriyi getiriyorum.

Yakın arkadaşlarınızı arayın veya bir whatsapp grubu kurup, iftar için ortak bir tarih belirleyin. Yer konusunu tartışmaya açmayın, tek seçeneğiniz olsun ‘Sultan Ahmet meydanı çimleri.’ Sonrası sizi adım adım o eski ramazanlara götürecektir. Hemen görev dağılımı yapıp; bir kişi kilim getirsin, biri çorbayı yapıp termosa koysun, diğeri su ve pideyi alsın, eli hamarat olanlar tatlı yapsın, hamarat olmayanlar annelerine yaptırsın. 🙂

En önemli görevlerden biri, iftar saatinden en az 2 saat önce bir kişinin kilimini alıp çimlerde yer tutma girişimi. Aksi takdirde yer bulmakta sıkıntı çekebilirsiniz. Bu kişiye önerim, bir de kitap alsın yanına, çimlere kilimini serip kitap okuyup beklesin. Tek bir kişinin, birden fazla kişi için yer tutması çevredekilerin odağı haline gelmenize yol açabilir ama işin heyecanı burada. En kısa sürede bir arkadaşınızın gelmesi için gruptan yazıp acele etmelerini söyleyin.

Geç kalanlar olacaktır, ilk giden kişi bunlara biraz gıcık olabilir ama bu çok uzun sürmez. Hatta iyidir de bazılarının geç kalması, çünkü unutulan şeyler olacaktır; ıslak mendil, kağıt havlu vb. gibi, bunları alması için geç kalanlara telefon açılır.

Sonra yemekler plastik tabaklara konur sırasıyla. Börektir, salatadır ortadan alınır. İftar vakti girene kadar kadar, meydandaki binlerce insanın aynı anda konuşmasından hoş bir uğultu oluşur.

Dakikalar kala, içecekler bardaklara konur ve o an! Ezan okunmaya başlandığında ‘büyük’ bir sessizlik. Herkes ilk lokmasını eline alır. Etrafa baktığınızda, çimlerde oturan binlerce kişinin kulağı ezan-ı şerifte… Aynı anda, aynı şeyi düşünüyordur.

Oruçlar açılır, yemekler yenir. Sohbetin tadı da, tüm yemeklerden lezzetli… İnsanlar yavaştan ayaklanır, bir silsile halinde Sultan Ahmet Camii’nin kapısına doğru yönelmeye başlar. Bu insan akışı öyle düzenli ki, sanki ortada bir anlaşma var kimse aynı anda akın etmiyor camiye. Girenler, peşi sıra çıkanları izliyor. Ahenk!

Namaz sonrası, cami avlusundan çaylar alınır. Çaylar kağıt bardaktadır. Çayları dışarıya, çimlere taşıyana kadar kaynamış suyun elinize verdiği ‘sıcak’ acı bile insana bir hoş gelir. Ve iyiki de şuan lüks bir restoranda değilmişim dersiniz. O bardağı çimlere koyduğunuzda, devrilmemesi için verdiğiniz çaba bile ‘eski ramazanlardır’ benim için.

Bugün, ramazan ayının ‘en eski ramazanını’ yaşadığımı düşünüyorum. Davetli olup ta gelemeyen dostlarımızın eksikliği de olmasa, pek daha mutlu olacağımızı belirtmeden bu yazıyı bitirmek istemiyorum. Umarım siz de en kısa zamanda ‘eski ramazanı’ tadarsınız.

Bugünden bir kare
Bugünden bir kare “Vakit İyilik Vakti”

Bir Cevap Yazın