21 Eylül 2012, Ulusal Ajans’taki stajımın son günü…
Gün sonunda; hem Ulusal Ajans’taki stajım, hem de son bir yılımın nasıl geçtiğinin değerlendirmesini yaparken, güzel bir ayrıntıyı fark ediyorum: Ulusal Ajans’ın hayatımın her anında yer aldığı gerçeği.
18 Mayıs 2010, uçağımız Varşova Havalimanına iniyor…
İlk kez yurt dışına çıkan 20 yaşında bir genç olarak, uçağın penceresinden meraklı gözlerle Polonya’yı seyrediyorum. İniş yaptık, çok geçmedi havalimanına girdik. Fakat hâlâ Avrupa Birliği sınırlarına girdim diyemiyorum çünkü az ileride gümrük polisi pasaport kontrolü için bekliyordu.
Varşova’ya, Polonya Ulusal Ajansı tarafından gerçekleştirilen “Cre-activity for Urban Youth” isimli bir haftalık eğitim kursu için gelmiştim. Duyurusu, eğitimden üç ay önce Türkiye Ulusal Ajansı internet sitesinden yapılmıştı ve başvurusu “salto-youth network” üzerinden yapılıyordu.
Eğitime bir ay kala, hiç beklemediğim bir anda Polonya’dan gelen kabul e-postası ile karşılaştım. Bir hafta içerisinde pasaport, üç gün içerisinde Schengen vizesi aldım. Eğitim kursunun yolculuk masrafları Türkiye Ulusal Ajansı; Varşova’daki masrafları Polonya Ulusal Ajansı tarafından karşılandığından, eğitim kursundan ücretsiz faydalanmış oldum.
Eğitim kursu o kadar verimli geçmişti ki edindiğim bilgi ve deneyimleri döndüğümde sivil toplumdaki gönüllü arkadaşlarımla paylaştım. Yaptığımız toplantılarda, Varşova’da öğrendiğim yaygın eğitim metotlarını kullanır olduk.
Mayıs 2010 ve sonrası…
Avrupa Birliği ve Gençlik alanında artık daha aktif çalışmaya karar verdim. 2010 yaz aylarında, plan-program yapmak için çok vaktim olmuştu. Ekim 2010’da yine Ulusal Ajans’ın bir eğitim kursuna katıldım. Bu kez konusu, “Gençlik Programları Eylem 4.3 Eğitim ve Ağ Kurma” idi, Antalya’da gerçekleşiyordu. Burada bir gençlik projesinin nasıl hazırlanacağını, yine yaygın eğitim metotları ile öğrendik.
Temmuz 2011’de de ismi “Yaratıcılık İşsizliğe Karşı” (Creativity against to Unemployment) olan 10 gün süren bu değişim projesini; Romanya, Bulgaristan, Slovakya ve İtalya’dan gelen katılımcılar ile başarıyla tamamladık.
Eğitim kursundan sonra, bunca çalışma o kadar hızlı ve peş peşe gerçekleşmişti ki artık bir yerde duracağından tedirgin oluyordum.
Brüksel dönüşü, arkadaşlarımızla uluslararası proje ortaklıklarına daha çok özen gösterdik. Bu kapsamda, Chealse Gençlik Servisi ve Düsseldorf Gençlik Konseyi ile görüşmelerimiz oldu.
Temmuz 2012 için, Ulusal Ajans’a staj başvurusunda bulunmuştum. Çantamı ve Ankara’da kalacağım yerleri hazırladım. Cumartesi günü yola çıkacakken, bir gün öncesinde bir telefon geldi. Pazartesi günü beni, Rusya’da gerçekleşecek bir zirveye davet ediyordu. İşte o an; benim için önemli iki tercihten birini seçmem gerekiyordu. Telefonu kapayıp, Ulusal Ajans’ı aradım fakat mesai çoktan bitmişti, durumu özetleyen bir mail attım fakat hafta sonu olduğundan Ergün Bey’in dönüş yapması pazartesi sabahını buldu. Ancak, atmış olduğu mail o kadar iyimserdi ki Rusya Federasyonu, Tataristan Cumhuriyeti’ne gönül rahatlığıyla gidebilirdim.
Tataristan dönüşü, memleket havası aldıktan sonra; 2011 yazında İstanbul’daki projemize katılan Romanya ekibinin hazırladığı Bükreş’teki “Sosyal Girişimcilik” başlıklı projeye katıldık. Burada; Polonya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’yadan da gençlik grupları vardı. Girişimcilik hepimizin kafasında vardı fakat sosyal girişimcilik o kadar net değildi. Proje içerisinde edindiğimiz bilgiler ve şirket ziyaretleri sonrası, sosyal girişimciliğin ne olduğunu tam anlamıyla kavradık.
Ulusal Ajans’ta Staj…
Genel olarak staj kavramıyla ilgili düşüncelerim olumlu değildi. Sivil Toplum’da gönüllü olarak çalışmanın daha faydalı olduğunu düşünüyordum. Stajların ise bu kadar verimli olmadığını düşünüyordum. Fakat bu düşüncelerim, Ulusal Ajans’taki stajımın ilk haftasından sonra tam tersine döndü. Şunu söyleyebilirim, burada edindiğiniz tecrübeleri başka bir devlet kurumundaki stajda bulmanız mümkün olmayabilir.
Stajımız 15 iş günü sürüyor. Bu süre zarfında, uzmanlarla birlikte sabah 09’da mesai başlıyor, 18’de bitiyordu. Haliyle, staj sırasında uzmanlardan çok fazla şey öğrendik. Bunlar hem projelerle ilgili oluyor hem de hayata dair tecrübeler.
Stajın son günlerinde, insan o kadar alışıyor ki Ulusal Ajans’a, düzenli bir hayata ve bir sonraki gün yapacağın işlerin belli olmasına… Bir hafta daha staja devam edebilirim diyorsun.
Staj sırasında unutulmayan bir kaç durum da söz konusu oldu. Bunlardan en son gerçekleşeni; stajımın son iki gününde Avrupa Dil Ödülü ile ilgilendim. Sertifikalar, izin yazıları ve faxlar.. Stajın son günü ise 17.50’de hâla fax makinesi başında sonuncu belgeyi göndermeye çalışıyordum.
Ulusal Ajans’taki stajım bir hafta daha sürse.. İlhami Karabulut ile reel politikaya girmeden sohbet eder; Ayhan Kaya ile doktora eğitimi hakkında konuşur, Abdulnasır Bulak ile tarihe girer, Ahmet Turgay Oğuz ile belediye başkanlığı’na; Fatih Atasever ve Akif Kılıç‘dan proje eğitmenliği konusunda daha fazla bilgi alır, Ayşe Talan‘ın hibe sözleşmelerinin 1,2,3 ve imza bulunan sayfalarının fotokopisini çeker; İbrahim Erbir ile Avrupa Dil Ödül törenini tamamlar; Ziya Sönmez‘e arşivde yardım eder, Gülcan Özkök‘e evrak teslimimde yardımcı olurdum.
Stajımın ve belki de hayatımın unutulmazlarından birine daha değinerek bitireyim…
Nerede bunun unutulmaz olan kısmı!
28 Eylül, stajın son günü.. Tüm stajyerler bir arada, Destek Birimleri Genel Koordinatörlüğü’nden, Genel Koordinatör Murat Kavalalı; İnsan Kaynakları’ndan Talip Yiğit ve Ergün Özdemir; Halkla İlişkiler’den Ali Yurtsever ve Rana Kasapoğlu; stajyerlerin son günü için oradalar. Sertifikalar ve ödüller verilmeden önce konuşmalar yapılıyor.
İşte o sırada, Halkla İlişkiler Koordinatörü Ali Yurtsever Ulusal Ajans’taki kariyerinden bahsediyor. Bu kapsamda, geçen yıl Eurodesk Ulusal Koordinatörü olduğunu söylediği an, ben derinlere dalmış bir vaziyette tam bir yıl öncesini; Avrupa Parlamentosu girişinde, kayıt masasında karşılaştığım bir kişiyi gözümde canlandırmaya çalışıyordum. O kişiyle Fatih Hasdemir’den hemen sonra tanışmıştım, Eurodesk Ulusal Koordinatörü’ydü, bana kartvizitini vermişti ve Ankara’ya görüşmeye davet etmişti.
Sertifikalar dağıtılır ve program sonlanır, ben soluğu Ali Bey’in yanında alırım ve ilk sorum: geçtiğimiz yıl bu tarihlerde Brüksel’de bulunduğun mu? Yanıt “evet” idi. İkinci soru: Beni tanıdınız mı, Parlamento’nun girişinde tanıştığınız bir genç vardı? Yanıt yine “evet” oldu ve kısa muhabbetin ardından şöyle dedim; “bir yıl sonra gerçekleşen Ankara daveti!”
Şu soru ile yazıma nokta koyayım;
Dünya mı bu kadar küçük, Ulusal Ajans mı bu kadar büyük?
26.09.2012